“Irkçılığa karşı geri adım atmak yerine dayanışma sergilemeliyiz”

GİKDER ve SKB’nin düzenlediği ‘Linç Kültürü ve Ötekileştirme’ konulu panelde, dünyanın pek çok yerinde giderek yükselen ırkçılık konusunda çarpıcı tespitler yapıldı: “Bir ideoloji olan ırkçılık, hangi ülkede olursa olsun göçmenleri birbirine düşürmek ve siyasilerin iktidarını güçlendirmek için kullanılıyor. Irkçılığa, linç ve ötekileştirme politikalarına ancak, farklılıklarımızın zenginlik olduğunu bilerek ve dayanışma sergileyerek karşı durabiliriz.”

Göçmen İşçiler Kültür Derneği (GİKDER) ile Sosyalist Kadınlar Birliği’nin (SKB) düzenlediği; Mehmet Ali Alabora, Barbaros Şansal ve Nazlı Top’un konuşmacı olarak katıldığı, ‘Linç Kültürü ve Ötekileştirme’ konulu panelde; gerek Türkiye gerekse Avrupa ülkelerinde bu konuda yaşanan olumsuz tablo ortaya konuldu. Panelde yapılan konuşmalarda, özellikle ırkçılığın, hangi ülkede olursa olsun göçmenleri birbirine düşürmek ve siyasilerin iktidarını güçlendirmek için kullanılan bir devlet politikası olduğuna dikkat çekildi.

“IRKÇILIK BİR İDEOLOJİ HALİNE GELDİ”

Panelin konuşmacılarından; Avrupa’da gazetecilik yapan, Sosyalist Kadınlar Birliği aktivisti Nazlı Top, Türkiye’de yaşanan linç kültürü ve ötekileştirmenin, Avrupa’da da her zaman var olduğuna işaret etti.

Siyasilerin, etnik ve kültürel farklılıkları, ırkçılığı, kendi iktidarlarını sağlamlaştırmak için körüklediğini söyleyen Top, “Türkiye’de Gezi olaylarında Tayyip Erdoğan’ın sarfettiği ‘çapulcular’ ifadesinin bir benzerini Fransa’da Macron, ‘sarı yelekliler’ için kullandı. Göçmenler, ırkçılık ve ötekileştirme politikalarından daha fazla olumsuz etkileniyor. Ortadoğu’daki savaşlardan dolayı başlayan yoğun göç hareketini siyasiler, kendi ülkelerinde taraftar bulabilmek için ‘göçmenlerin akışını durduracağız, onların ülkeye girişine sınırlama getireceğiz’ diyerek engellemeye çalışıyor. Göçmen kadınlar daçalışma hayatında, diğer emekçi kadınlara oranla daha fazla sömürülüyor. Hepimiz göçmeniz. Farklı farklı ülkelerde kendimize yeni bir hayat kurmaya çalışıyoruz. Fakat ırkçılığa maruz kalıyoruz. Irkçılığa ve ötekileştirme politikalarına ancak, farklılıklarımızın zenginlik olduğunu bilerek ve birlikte dayanışma sergileyerek karşı durabiliriz. Çünkü ırkçılık, hangi ülkede olursa olsun göçmenleri birbirine düşürmek ve siyasilerin iktidarını güçlendirmek için kullanılıyor. Dolayısıyla ırkçılık bir ideolojidir” dedi.

Panele toplumun her kesiminden yoğun bir katılım gerçekleşti. Katılımcılar, sorularıyla panele zenginlik kattı.

“EN BÜYÜK ZENGİNLİĞİMİZ FAKİRLİĞİMİZ HALİNE GELDİ”

“Farklılık en önemli zenginliğimiz olmasına rağmen cinsel, dinsel, ekonomik, kültürel, siyasi gibi doğmalar bu işin içine girdikçe, gittikçe bölünen ve ayrımcılık sonucunda oluşan bir fakirliğe maruz kalıyoruz” diyen Barbaros Şansal, hayatı boyunca gerek sözlü gerekse fiili şiddete maruz kaldığını anlattı.

Şansal, “Linç, zaman içinde şekil değiştirerek, hedef gösterilen kişilerin halkın önüne adeta yem gibi atılmasına dönüştü. Linç kültürü, toplum içinde virüs haline getirildi.Linç, hiç kimsenin hak ettiği bir şey değildir. İşkence en büyük suçtur. Deliller olmadan insanları gözaltına almak ve cezaevine koymak anayasal suçtur. Türkiye gibi ülkelerde yönetenler sürekli olarak kendi başarısızlıklarını ve yolsuzluklarını kapatmak için kurbanlar yaratırlar ve algı operasyonuyla gündemi değiştirip kendi işlerini görmeye devamederler.Ne yapmalıyız? Geri adım atmak yerine aydınlığa doğru ele ele ve omuz omuza yürümeliyiz” diye konuştu.

“ADALET OLMADAN OLMAZ”

Türkiye’deki Gezi olaylarında en ön saflarda yer alan ve hazırlanan iddianamede hakkında müebbet hapis cezası istenen Mehmet Ali Alabora da panelde yaptığı konuşmada, Türkiye’nin tarihinin ötekileştirme üzerine kurulduğunu savundu. Alabora, “Devlet olmak için bir öteki yaratırsınız. Şunu açıkça ifade etmeliyim ki; adalet duygusunu hayatımda ilk defa şimdi hissetmeye başladım. Türkiye’de adalet duygusunu aldığımız o kadar çok kesim var ki… Adalet olmadan ilerlemek çok zor” dedi.