Meral Karamuk Uğurşan
Yeryüzünde 7 binden fazla dilin var olduğu bilinmekte. Bu dillerin pek çoğu artık küçük kitleler tarafından konuşuluyor olsa da, bir kısmı hâlâ geçerliliğini sürdürerek gelecek kuşaklara aktarılmaya devam etmekte.
Dil, insanların arasındaki anlaşmayı sağlayan doğal bir araçtır. Bu araç iyi kullanılmadığında, iletişim, sosyal gelişim, eğitim, kültür ve psikoloji kötü yönde etkilenir. Dil, toplumların kimliklerini ve özlerini belirleyen, kültürlerini yansıtan, millet olma sıfatlarını koruyan en önemli oluşumdur. Her milletin dili kendine aittir ve doğuşundan itibaren uzun süreli bir birikimin sonucu oluşmuştur. Bu süreçte dilimizle birlikte özümüz, kimliğimiz, kültür algımız da gelişir.
Bilingualizm ya da iki dillilik kavramı, iki dili tüm karakteristik özellikleriyle birlikte akıcı bir biçimde konuşabilmek, yazabilmek ve okuyabilmektir. Diğer dillerin yeterli düzeyde öğrenilebilmesi için ana dilin yetkin olarak kullanılabiliyor olması gerekir. Bu da şu demektir ki; ana dilini iyi bilmeyen bir kişi diğer dilleri iyi öğrenemeyecektir. Bu noktada yabancı bir toplumda yaşayan ailelerin çocuklarına hem ana dilleri hem de kullandıkları ikinci dil için destek verilmesi elzem gibi görünüyor.
Her iki dili birden konuşmak zorunda kaldığımızda ana dilimizin bize kazandırdığı tüm nitelikleri bir kenara iterek, kullanmaya başladığımız diğer dillerin niteliklerini benimseyip benimsemeyeceğimiz sorusu akla gelir. Öğrendiğimiz ve konuşmaya başladığımız diğer dilleri ana dilimizin üzerine inşa edilen diğer iletişim araçları olarak gördüğümüzde, milli kimliğimizin temeli olan ana dilimize ait hiçbir niteliği terk etmeden, ama aynı zamanda ikinci dilin tüm özelliklerini de kendi sosyal ve kültürel derinliği içinde kabul ederek kullanırız. Çünkü ana dil, doğuştan itibaren edinegeldiğimiz ve yaşamımız boyunca kullanıp geliştirebileceğimiz başlıca dildir, varlığımızı ifade edebildiğimiz tözdür. Fakat dünyayı bir bütün olarak algılayabilmek, değişik kültür ve bilgi kaynaklarına kolayca erişebilmek ve bunları değerlendirebilmek için diğer milletlerle aramızda köprü kuran en az bir yabancı dilin öğrenilmesi gerekliliği artık herkes tarafından kabul görmekte.
Günümüzde çağdaş Avrupa dillerinin içinde tüm dünyanın ortak iletişim dili olarak en yaygın kullanılan dil İngilizcedir. Fransa’ya turistik bir gezi yaptığınızda bile, adres sormak için bir Fransızla İngilizce iletişim kurmanız gerekebilir. Yazılı kaynaklar için de aynı durum söz konusu. Edebiyatı ve felsefeyi de içine alan geniş çaptaki yazılı kaynakların, yazıldıkları asıl dilden, öncelikle İngilizceye çevrildikleri biliniyor. Hal böyle olunca öğrenilmesi gereken ilk yabancı dilin İngilizce olduğunu söyleyebiliriz.
Şu anda dünya nüfusunun yarısından fazlası en az iki dil konuşabilmektedir. Teknolojik gelişmelerin baş döndürücü hızına ayak uydurmaya çalışan günümüz insanı, gerek sosyal medya platformları gerekse bloglar aracılığıyla değişik milletlerden onlarca insanla iletişim kurmaya, yabancı dilde haber okumaya, yabancı televizyon kanallarını ve buralarda yayınlanan dizileri takip etmeye, bilgilenmeye ve kendini geliştirmeye çalışıyor. Bu yeğin çabalar içinde farkında olarak ya da olmayarak ikinci bir dile (ve çoğunlukla da İngilizceye) hakim olma isteği giderek artıyor.
Yabancı Bir Ülkede Çocuklarımızın Ana Dilini Geliştirip Koruyabilmek
İki dillilik konusunda en büyük zorluğa yabancı ülkelerde yaşayan aileler ve çocukları maruz kalmakta. İki dil arasında sıkışmışlığın yanı sıra bu dillerin her ikisini de yetkin biçimde kullanabilme becerilerinin geliştirilmesi nedense zor geliyor. Oysa çocukların öğrenme yetenekleri ve kapasiteleri bir yetişkine oranla çok daha iyidir. Bir çocukta dil gelişimi 2 yaşında başlar ve 5 yaşına kadar devam eder. Dilbilimcilerin yaptığı araştırmalara göre her insanın eşit dil öğrenebilme kapasitesiyle doğmasına karşın, dilin fazla kullanılmaması dilde körelme yaratmaktadır.
Burada şu soru aklımıza gelir; dili hangi durumlarda kullanmayız? Eğer birden fazla dil biliyorsak, bunların hepsini aynı anda kullanmak yerine içlerinden en iyi bildiğimizi ve yaşadığımız toplumda var olanı kullanmayı tercih ederiz. Dolayısıyla diğer dil ya da diller, eğer belli aralıklarla konuşulup yazılmıyorlar, zihnimizde taze tutulmuyorlarsa, bir süre sonra köreleceklerdir. Özellikle yurt dışında yaşayan ailelerin çocuklarında gözlemlenen ana dillerini unutma ya da hiç geliştirememe sorunu tam da bu konuyla ilgilidir. Kendi vatanından başka bir ülkede yaşayan tüm aileler ve çocuklar için geçerli olan bu konuya, ben yakın gözlemlerime ve araştırmalarıma dayanarak, İngitere örneği üzerinden yaklaşacağım.
İngiltere’de yaşayan Türk ailelerin, bu ülkede doğan çocuklarının üç yaşına kadar ev içinde, aile üyelerinden ana dillerini öğrendiği, fakat üç yaşında ana sınıfına başlamalarıyla birlikte büyük bir hızla, eşzamanlı olarak İngilizceye de hakim oldukları biliniyor. Okulda kalabalık bir grubun içinde ve yalnızca İngilizce konuşulan bir ortamda zaman geçiren bu çocuklar kısa süre sonra akıcı biçimde İngilizce konuşmaya başlarlar. Ardından okuma ve yazma becerileri gelişir. Fakat bu sırada aslında ana dilleri olan Türkçeden uzaklaşıp daha az kullanmaya yönelirler. Eğer ebeveynlerden yalnızca biri Türk ise, çocuk için durum biraz daha karmaşık hale gelebilir. Böyle bir durumda ev içerisinde çocukla ana dilini konuşacak yalnızca bir kişi vardır ve o kişinin tutumu, çocuğun dil gelişimi konusundaki farkındalığı açısından önemlidir.
Çocuğun, hangi dili konuşması gerektiği konusunda kafası karışıktır. Çünkü henüz sosyal kimliği tam oturmadığından, içine doğmuş olduğu ülkenin diliyle, atalarından gelen ana dil arasında sıkışmışlık yaşar. Etrafı İngilizceyle çevrilidir. Arkadaşları, öğretmenleri, sokakta yürüyen insanlar, sinemalar, tiyatrolar, kitaplar, okuldaki dersler ve çocuğun sosyal dünyasına ait her olgu İngilizcedir. Bu durumda ailenin çocuğu anlayabileceği bir dille yönlendirerek, baskı yapmadan her iki dil konusunda da ona destek olması önemlidir. Örneğin, üç yaşına kadar, doğal olarak gelişen ve yeterli düzeye ulaşan dil dağarcığı ile Türkçe konuşan çocuğunuzun, okula başladıktan sonra ana dilini konuşmayı reddettiğini gözlemliyorsanız, bunu ona sevebileceği yöntemlerle vermeyi deneyebilirsiniz. Türkçe oyunlar oynamak, kelime oyunları geliştirmek, evde çocuğunuzla Türkçe konuşmaya devam etmek, iki dilde yazılmış kitaplar edinerek bunları çocuğunuzla birlikte okumak ve onun kelime hazinesine olduğu kadar Türkçe anlam bilgisine de yeni öğeler eklemek işe yarayabilir. Unutmayın, hiçbir emek karşılıksız kalmaz ve çocuklarınız için harcayacağınız emek çok değerlidir.
Birden fazla dilin öğrenilmesi ve konuşulması, yalnızca sosyal ve kültürel olarak değil aynı zamanda zihinsel ve psikolojik olarak da insanlara olumlu katkılarda bulunmaktadır. Bilinen dil sayısı arttıkça insanın iletişim, edim, yaşam ve üretim gücünün arttığını söyleyebiliriz. İki dilli çocukların zihin gelişimlerinin, tek dilli çocuklarınkinden farklı olduğu, beynin konuşmayla ilgili bölümünün iki dilli çocuklarda daha fazla çalıştığı, bu durumun zihinsel faaliyetlerde başarıyı arttırdığı biliniyor. Düşünme ile konuşma arasındaki paralellik göz önüne alındığında iki dilli çocukların aslında iki farklı düşünce biçimi geliştirerek zihinsel başarılarını kamçılamada bir adım önde olduklarını söyleyebiliriz.
İki Dilli Çocukların Okul Başarılarını Etkileyen Nedenler
Yaygın bir düşünce olarak karşımıza çıkan yabancı çocukların okulda daha az başarılı olması durumu dilde yaşanan zorlukla birlikte başka nedenlere de dayandırılabilir. Örneğin, farklı bir kültür içinde olduğu için arkadaşları tarafından dışlanma korkusu, akran zorbalığı, kendisinin hangi ülkeye ait olduğunu henüz kavrayamama (aitsizlik hissi), konsantrasyon eksikliği, eğer çocuk kendi ülkesindeki sisteme alışkınsa yeni eğitim sistemini yadırgaması ve buna benzer pek çok neden sıralayabiliriz. Üstelik gettolaşma sorununun yaşandığı bölgelerde yabancı dili hiç öğrenmeden yaşayan ailelerin çocuklarına okul ve dil ile ilgili hangi konuda yardımcı olabilecekleri de muammadır. Okuldaki başarı düşüklüğünün tek nedenini çocuğun iki dilli olmasında aramak bu anlamda haksızlık olur. Çünkü iki dilli olup okuldaki başarısı ana dili İngilizce olan diğer öğrencilerden daha yüksek olan çocuklar da vardır. Çocuğunuzla bu konuyu konuşmak, onunla aranızdaki iletişimi sıcak tutmak ve başarısını yükseltmek için onunla birlikte hareket etmek yararlı olacaktır. Kaldı ki çok dilli olmanın beyin ve zihin fonksiyonları üzerindeki pozitif etkisi bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Üstelik ikinci dili biliyor olmanın çocuklarda özgüven duygusu üzerinde de olumlu etkisi vardır. Mutlu çocuk, çok dilli olsun olmasın başarılı olacaktır.
Türkçe Mi, İngilizce Mi?
Yaşadığımız ülkenin dilini konuşmak zorundayız. Bu yalnızca çocuklarımız için değil bizim için de bir zorunluluktur. Günlük işlerimizin düzenli yürümesi, etrafımızda olup bitenleri doğru anlayabilmek, kendimizi ifade edebilmek ve daha önemlisi gelişip ilerleyebilmek için, içinde bulunduğumuz toplumun dilini düzgün kullanmalıyız. Yabancıların birer tercümana gereksinim duymadan kendi işlerini yürütebilmeleri, ailelerine ve çocuklarına yardımcı olabilmeleri önemlidir. Eğer İngilizce bilmiyorsanız, Londra’da dilinizi geliştirmeniz için yüzlerce seçeneğiniz olduğunu unutmayın. İster bir dil okuluna gidin ister özel ders alın, dil öğrenmenin yaşı olmadığını asla aklınızdan çıkarmayın ve yukarıda çocuklarınızın Türkçesini geliştirmeniz için verdiğim önerileri bu kez siz İngilizcenizi geliştirmek için kullanın.
Artık herkesin bildiği gibi bir dilin akıcı biçimde öğrenilmesi ve konuşulması için bol bol pratik yapılması, günlük yaşam içinde sık kullanılması ve son ama en önemli olanı da kitap okunması gereklidir. Okumak, beynin analitik düşünmesine yardımcı olacağından, çocuğunuzun yalnızca dil öğrenmesine değil, okuldaki başarısına da katkıda bulunacaktır. Londra’da bulunan Mantra Lingua Publishing’in iki dili aynı anda veren kitapları bu konuda çok işinize yarayacak. Özellikle çok dilli çocuklar için uzun yıllardır kitaplar ve posterler, etiketler ve kartlar yayınlayan yayınevinin tüm materyalleri seslidir. Yani kitabı okurken bir yandan da dinleyebilirsiniz. Bunun yanı sıra okuyucunun kendi sesini kaydederek dinlemesi de mümkün. Uykudan önceki yarım saatinizi birlikte geçirerek kitap okumanız hem çocuğunuzun Türkçesine katkıda bulunacak hem de düş gücünü göklere çıkaracaktır.
İki dilden birini seçmek konusu anlamsızdır. Çünkü aslında ideal olan her iki dili de yetkin biçimde konuşmak, ama içinde yaşanılan toplumun dilini ön plana almaktır. İngiltere’de yaşayan Türk çocuklarının Türkçe eğitim alabilmeleri için çoğu Londra’da olmak üzere 30’dan fazla Türk okulu bulunuyor. Bu okullar günümüze kadar yalnızca hafta sonları eğitim vermekteydiler, fakat tam zamanlı okulların da açılması için çalışmalar yürütülmekte. Çocuklarının ana dili konusunda duyarlı olan ailelerin başvurduğu okullarda 1. ile 5. sınıf arası eğitimlerle GCSC ve A Levels eğitimleri veriliyor. Özel günlerde yapılan etkinlikler, bayram kutlamaları, tiyatro ve drama derslerinin de bulunduğu Türk okullarıyla ilgili detaylı bilgi için Türk Eğitim Konsorsiyom’u ile iletişime geçilebilir.
Çok Dilli Olmanın Faydaları
Dilbilime göre çok dilli olmanın da kendi içinde evreleri var. Doğuştan itibaren iki dili aynı anda öğrenenler ‘kendiliğinden bilingual’, evde ana dilini konuşup okulda yaygın dili öğrenenler ‘erken evre bilingual’ ve ana diliyle büyüyerek belli bir yaştan sonra ikinci dili öğrenenler ise ‘geç evre bilingual’ olarak adlandırılıyor. Dünya genelinde iki dilli bazı insanlar üzerinde yapılan deneylerde, beynin sağlıklı çalışmasını sağlayan ‘beyaz madde’nin daha fazla olduğu gerçeği bulunmuştur. Bilinen en iyi zihin egzersizi yabancı dil öğrenmektir. Çünkü her yabancı dil için beyinde farklı bir bölge faaliyete geçer ve hafızadaki tüm dillerin aynı anda kullanılması, beyindeki bu bölgelerin tamamının aynı anda çalışmasını gerektirir. Bu da keskin ve sürekli iyi çalışan bir zihin demektir.
Yine araştırmalara göre, konsantrasyonu ve dikkati arttıran iki dillilik, beyinde bir depo oluşturarak, ileri yaşlarda demansın önüne geçebilmekte ya da en azından 5 ila 7 yıl arasında geciktirmektedir. Çocuklarda ise empati yeteneğini geliştirdiği kanıtlanmıştır. Kendisini başkalarının yerine koyabilme ve dilin gücünü kullanarak onlar gibi düşünebilme yeteneği küçümsenmeyecek bir avantaj. Çok dil bilmenin insanın kariyerine yansıtacağı pozitif etkilerin üzerinde durmamın gereği yok sanırım. Çünkü dil anahtar gibidir ve bilginin kapısını açarak bilinir kılar. Günümüz dünyasında birden fazla dil bilmek artık lüks olarak kabul edilmiyor, aksine bir gereklilik olarak görülüyor. Yabancı dil bariyeriyle savaşan akademisyenler, politikacılar, öğrenciler, araştırmacılar ve diğer tüm insanların yapması gereken hiç zaman kaybetmeden ikinci dili öğrenmeleridir.
Okulların yeni açıldığı şu günlerde, okula gidip İngilizce konuşan ve eve gelip Türkçe konuşan çocuklarınız için sevinmeli, onların ve kendinizin dil becerilerini geliştirmek için çalışmalar yapmalı, kitaplar okumalı ve hatta üçüncü dili öğrenmek için kolları sıvamaya başlamalısınız.
Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun ‘Üç Dil’ şiirinden alıntıladığım şu dizelerle kapatalım konuyu:
“En azından üç dil bileceksin/ En azından üç dilde/ Canımın içi demesini/
Kırmızı gülün alı var demesini/ Atın ölümü arapadan olsun demesini/
Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur demesini/ İnsanın insanı sömürmesi/
Rezilliğin dik âlâsı demesini/ Ne demesi be/
Gümbür gümbür gümbürdemesini becereceksin”