UnutMADIMAKlımda
Alevi toplumu için sönmeyen bir ateş, kapanmayan bir yara olan, 2 Temmuz 1993-Sivas olayı, 26. yılında Londra’da da anıldı. Aleviler, 33 aydının, kaldıkları Madımak Oteli’nde yakılarak katledilmesini unutmamaya ve unutturmamaya kararlı olduklarını bir kez daha dile getirdi.
2 Temmuz 1993 tarihinde, Pir Sultan Abdal Şenlikleri için Sivas’ta bulunan 33 yazar, ozan ve düşünürün, radikal İslamcılar tarafından, kaldıkları Madımak Oteli’nde yakılışının 26. yılı, Stoke Newington- Common Park’taki ‘Sivas Katliamı Anıtı’ önünde düzenlenen törenle anıldı.
Britanya Alevi Federasyonu ile İAKM-Cemevi başta olmak üzere Demokratik Güç Birliği bileşenlerinin de destek verdiği anma töreninde, 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta Alevi toplumuna yönelik planlı bir katliam yapıldığı savunuldu, katliamdan sorumlu tutulanların adalet önünde 26 yıldır hesap vermediği kaydedildi.
Sönmeyen Bir Ateş…
Anma törenini, “Bugün burada, 26 yıl önce kaybettiğimiz, katledilen, yakılan canlarımızı anıyoruz” diyerek ve çerağı uyandırarak başlatan Ali Dereli Dede, Sivas katliamının, Alevi toplumunun içinde hala sönmeyen bir ateş, kapanmayan bir yara olduğunu ifade etti.
BAF Başkan Yardımcısı Mahmut Aydoğan, 2 Temmuz’u; “Tekçi, retçi ve merkeziyetçi bir devletin, Alevilere Sivas’ta uyguladığı katliamın bir dışa vurumu” olarak nitelendirirken, İAKM ve Cemevi Başkanı Kadir Yürük, “2 Temmuz 1993, bizler için tarihin en karanlık günlerinden birisidir. O gün, semahlarımız, şairlerimiz, yazarlarımız, canlarımız elimizden alındı. O gün 66 yaşındaki şairden 12 yaşındaki semah dönen kardeşimize kadar gençlerimiz ve büyüklerimiz katledildi. O gün hepimizin yüreğine ateş düştü” dedi.
Aydın Çubukçu’dan Tespitler…
2 Temmuz 1993’ün, zincirin halkaları gibi birbirini takip eden birçok olayın parçası olduğunu belirten gazeteci-yazar Aydın Çubukçu ise, çarpıcı tespitlerde bulundu:
“Eşref Bitlis ve Uğur Mumcu cinayetleri, arkasından Sivas katliamı, daha sonra Turgut Özal’ın ölümü… 1993, son derece önemli bir siyasal dönemeçtir. 1990’lı yılların başında 12 Eylül cuntası etkisini kaybetmeye başlamıştı. Önce Bahriye Üçok ve Muammer Aksoy cinayetleri işlendi, peşi sıra Kürt halk hareketinin temsilcileri ve destekçileri öldürüldü. Başbağlar katliamı, silahsız 33 erin şehit edilmesi gibi olaylar da çok önemlidir. Mesele neydi? 12 Eylül cuntası etkisini kaybederken, ordunun siyaset üzerindeki hegomonyasını sağlam tutmak istiyorlardı. Kenan Evren iş başına geldiğinde ‘Devletin cıvatalarını sıkıştıracağız’ demişti. Onların açısından baktığımızda, 90’lı yıllardan itibaren devletin cıvataları tekrar gevşemeye başlamıştı. Sivas olayını da, devletin cıvatalarını sıkıştırma operasyonunun bir parçası olarak görmek zorundayız. Devletin buradaki rolü ve bu işi yapanın devlet olduğu gerçeği mutlaka zihinlerimize kazınmalı. Burnumuza hala yanık kokusu geliyorsa, yüreğimizin her köşesi, burada semah dönen kardeşlerimiz gibi gençlerin ölümüyle hala yanıyorsa, bunun bir tek müsebbibi vardır. Bugün de kendisini devam ettirmek isteyen o tekçi, inkarcı ve zulüm devleti… Bu gerçeği bilerek oradaki insanlarımızı anmak, onların anısını yaşatmak ve aydınlık fikirlerini çocuklarımıza anlatmak göreviyle karşı karşıyayız. Sivas yanmaya devam ediyor. Madımak Oteli bir müze de olsa, hatıraları unutulsa da o canlar, bu gerçeği bize öğretmek için hayatını kaybetmiş insanlar olarak anılmalı. Bize öğretmeye devam ediyorlar. Biz de öğrenmeye ve mücadelemizde onları yaşatmaya devam edelim.”