Dünyada son dönemde iktidara gelen sol partilerin, ‘Mevcut devlet mekanizmasını kullanarak rejimi değiştirmek mümkün değil’ teorisine uygun hareket edemeyerek, kendilerine dayatılan neoliberal politikaları uygulamaya mecbur kaldığını söyleyen yazar Aydın Çubukçu, “Halk da kendilerine vaat edilenlerin gerçekleşmediğini görünce, başka alternatifler aramaya yöneliyor” dedi.
Türk ve Kürt Toplumu Dayanışma Merkezi’nin (Day-Mer) düzenlediği ‘Faşizmin Küresel Yükselişi ve Faşizme Karşı Mücadele’ konulu panele, yazar Aydın Çubukçu ile yazar Erdoğan Aydın konuşmacı olarak katıldılar.
Evrensel Gazetesi Londra Temsilcisi Arif Bektaş’ın moderatörlüğünü yaptığı panelde; çarpıcı tespitlerde bulunan ve dünyada son dönemdeiktidara gelen solcu partilerin mevcut devlet düzeni içinde hareket ettiği için başarılı olamadığını savunan yazar Aydın Çubukçu’ya göre; faşizmin görünür ögeleri Türkiye’de mevcut, İngiltere’de ise ağırlıkla göçmen işçiler ve Brexit problemlerinden dolayı ‘kitle kazanma’ hali var.
Son dönemde dünyada, sağcı partilerin genel seçimlerde başarılı olduğunu ve yükseliş sergileyerek, tabanlarını genişlettiğini söyleyen yazar Aydın Çubukçu, dolayısıyla ‘Dünyada faşizm yükseliyor’ demek için gerekçe olduğunu, ancak yükselen sağ ve sol akımları, aslında birbirini takip eden dalgalar gibi görmek gerektiğini anlattı.
ÇUBUKÇU’DAN ÇARPICI TESPİTLER…
Yazar Aydın Çubukçu şöyle devam etti:
“1980’lerden sonra,neoliberal dalga başarıldıktan hemen sonra dünyada, özellikle Latin Amerika’da yapılan seçimlere bakarak, ‘21. yüzyıl sosyalizmi doğuyor’ diye heyecanlara sebep olan bir akım vardı. Avrupa’da Yunanistan ve İspanya başta olmak üzere sol partiler seçimleri kazanıyor ve o zaman da ‘Solculuk yükseliyor’ diyorduk. Bunlar birer periyot gibi görünüyor, yani birbirini takip eden dalgalar. Kitleler neoliberal politikalar karşısında sıkıntı yaşıyor, burası açık. Yoksullaşma, işsizlik, gitgide daha az sosyal ve siyasal haklar cenderesinde halkların ciddi sıkıntısı var. Her zaman iktidardaki parti dışında alternatifler arıyorlar. Özellikle faşist, dinci, ırkçı hareketlerin yükselişinde, alternatifsiz kalmış kitlelerin eğilimlerine denk düşen söylemlerin etkili olduğunu söyleyebiliriz.
“SOL İKTİDARLAR VAATLERİNE YERİNE GETİREMİYOR”
Genel olarak solcular iktidara geldiklerinde, daha doğrusu hükümet olmayı başardıklarında, seçimler kazandıklarında ne yazık ki en başta vaat ettikleri hiçbir uygulamayı gerçekleştiremiyorlar. Yunanistan’da seçimleri kazanan Syriza’ı ele alalım. Seçimi kazanmasına sebep olan vaatlerin tamamen aksini yapmak zorunda kaldı ve bunu kendi tabanına bile izah edemedi. Kendisine dayatılan bütün politikalara teslimoldu. Brezilya ve Latin Amerika’nın diğer ülkelerinde, eski gerilla liderleri, eski sendikacılar, işçi sınıfının içinden gelen önderlerseçim kazandılar. Ancak ülkelerinde zaten yürürlükte olan neoliberalpolitikalar dışında herhangi bir şeyyapamadılar. Halk, kendilerine vaat edilenlerin gerçekleşmediğini gördü. Beceriksizlikler karşısında da başka alternatifler denemeye yöneldiler.
Partiler neden vaatlerini yerine getiremiyorlar? Nedeni basit. İktidar olamıyorlar. Hükümete gelmiş ve parlamentoda çoğunluğu sağlamış olsalar bile ülkeyi yönetebilecek gücü elde tutamıyorlar. Bizim devlet teorimizde;‘Mevcut devlet mekanizmasını kullanarak rejimi değiştirme mümkün değil’ denilmiştir. Devlet mekanizması parçalanmadan, siyasal iktidarın karakteri sınıf değiştiremez.
“O YAPI PARÇALANMADAN OLMAZ”
Yine Yunanistan’dan örnek verecek olursak; solcular büyük bir halk hareketinin, işçi hareketinin üzerinde yükselerek iktidara geldi. Ancak onlara oy verenler, kendi içlerinde iktidar olma düzeyinde örgütlenemedi. Bu ne demek? Yerel iktidarlar, fabrika iktidarları, her yerde halkın kendiiktidar organlarını yaratmış olmaları üzerinde yükselen bir hükümet icap eder. O zaman halk, ancak iktidar organlarını yaratmışsa, şunu söyleme hakkına sahip olabilir: ‘Bizim kararımız bu değil. Bizim kararımızı uygulamayanı, biz istediğimiz an görevden almak ve onun yerine yeni görevlendirmeler yapmak hakkına devrimle sahip olduk.’ Oysa iktidarı ele geçiren solcular, halktan derhal kopup, onlarla aralarına mesafeler koyarak yada onların hedeflerini imkansız gibi göstererek kendilerine dayatılan neoliberal politikaları, Avrupa Birliği politikalarını yürütmek zorunda kaldılar.
Latin Amerika’da büyük umutlarla hükümet kuran,parlamentoda çoğunluk sağlayan solcular, bir süre sonra teslim bayrağını çekmek zorunda kaldı.Temel sebep; mevcut rejimin ana dayanağı olan, onu korumakla görevli devlet mekanizması içinde hareket etmeye çalışmalarıdır. O yapı yıkılmadan, parçalanmadan onun yerine yeni iktidar organlarından kurulmuş bir halk iktidarı, bir işçi-emekçi iktidarı kurmadan o programlar uygulanamaz. Devrim ile reform arasındaki fark budur.
“NEOLİBERALİZM DESTEKLENDİ ANCAK DEVLET KÜÇÜLMEDİ”
Sovyetler Birliği yıkılmadan önce, daha 1980’lerde, küreselleşme saldırısı önemli ölçüde başarıya ulaşmıştı. Yani ‘Reagan ve Teacher politikaları’ diye tarihe geçen özelleştirmeler, kamu haklarının kısıtlanması, işçi sendikalarının giderek budanması, sosyal haklarda kesintilerin gerçekleşmeye başlaması, Sovyetler’inde yıkımına yol açabilecek birtakım sonuçlar doğurdu. Türkiye’de de neoliberal politikaları şöyle sunuyorlardı: ‘Ceylanpınar Çiftliği’nde bir yumurtayı beş kişi taşıyor. İstihdam fazlası var, bu şirketler kar edemiyor. Bütün Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) zarar ediyor. Dolayısıyla buralardan işçi çıkarmak,buralarda sendikasızlaşmayı teşvik etmek, toplu sözleşmeler yerine bireysel sözleşmeler yapmak, işçilerin sosyal ve ekonomik haklarınıkısıtlamak gerekir ki bu şirketler kar edebilir hale gelsin. Bunun da yolu; özelleştirmelerdir.’ Türkiye’de birçok liberal, eski solcu bu propagandayı benimsedi. Yani devlet küçülecek, özel teşebbüs neoliberal politikalara paralel olarak büyüyecek, demokrasi ve özgürlükler genişleyecek.Devletin küçülmesi güzel birşey. Bu sebeple, neoliberalizm geniş bir kesim tarafından desteklendi. Dünyanın pek çok yerinde de böyle oldu. Devlet küçülecek ve özgürlükler genişleyecek, istihdam sorunu da olmayacak. Türkiye’de Turgut Özal ve sonrasında gelen bütün iktidarlar,neoliberal politikaların temel karakterlerini hayata geçirdi ve ülke adeta özelleştirmeler cenneti oldu. Sonuçta, işsizlik ve pahalılık arttı, sendikalar eridi, ancak özgürlük gelmedi, devlet de küçülmedi. Aksine her alanda büyüdü. İktisadi alanda gücünü kaybeden devlet, polisi ve yargısıyla, parlamentosu ve bürokratlarıyla bir baskı aygıtı olarak kendini güçlendirdi. Bu yalnızca Türkiye’de değil pek çok ülkede aynı şekilde gerçekleşti.
“YENİ BİR SINIF POLİTİKASINA İHTİYAÇ VAR”
Egemen sınıfın devletinin parçalanmaması durumunda reformcu dahi olamazsınız. Hiçbir kararınızı uygulayamazsınız. Kendi programınız diye bir şey olmaz. Eninde-sonunda hakim üretim ilişkileri sistemine teslim olursunuz. Çünkü siyasal dayanağınız yoktur. Halkın aldığı kararları doğrudan doğruya uygulayabilecek bir mekanizma, mevcut devlet aygıtının yerine konulmadıysa halkın istediklerini gerçekleştirme şansı yok. Syrizabunun en tipik örneğidir. Brezilya’da da aynı şey oldu. Adamlar bir şeyler yapmak isteyince hemen yolsuzluk dosyaları açıklamaya ve iktidarı yıpratmaya çalıştılar.
Dünyada savaş koşullarının egemen olduğu, savaş politikalarının gündelik iç politikaları belirlediği bir çağda; ekonomik, sosyal ve genel olarak yönetememe krizinin var olduğu her ülkede, eğer gerekli örgütlenme düzenine ve etkili programlara sahip değilseniz kitleler sağa kayar. Dolayısıyla bunu önlemek için, yeni bir örgütlenme teorisine ve yeni bir sınıf politikasına ihtiyaç var.
“SAĞ PARTİLER GÜÇ KAZANIYOR”
Mevcut sürece; ‘Faşizmin yükselişi’ yerine, ‘Sağcı partilerin güç kazanması’ diyebiliriz. Türkiye’de faşizm yükseliyor. Ancak ‘İngiltere’de faşizm yükseliyor’ dersek,bu ciddi tehlikedir ve bunu söylemek için fazla veriye ihtiyaç vardır. Fakat kitle kazanıyorlar. Çünkü, göçmen işçiler problemi var, Brexit problemi var.Dincilik ve milliyetçilik hangi durumlarda ortaya çıkar, hangi esaslar üzerinde yükselir? Sağcılığın yükselmesinde şu noktalar önemlidir. Savaş koşulları… Halka‘Büyük bir tehlike altındayız ve bugünkü kurumsal yapı ile bunu önleyemeyiz. Ancak benim etrafımda birleşirseniz bu tehlikeyi yenebiliriz’ denir. Türkiye’de savaş ortamını kışkırtarak bu propagandayı güçlendirmek mümkün. Faşizmin görünür ögeleri bugün Türkiye’de mevcut.
“TÜRKİYE’DE ‘İSTANBUL’ UMUDU VAR
‘Faşizm küresel olarak yükseliyor’ görüşüne katılmıyorum. Ancak bir şeyler yükseliyor. Gericilik saflarını genişletiyor. Dünyada böyle. Türkiye’de de gitgide egemen hale gelmek istiyor. İttifaklar bütünüyle engellenmeye çalışılan bir ilerleme var. Kürtler, sosyalistler, sosyal demokratlar, liberaller, hepsinin İstanbul seçiminden dolayı yükselen bir umudu var.